
Lacan’da Aşk: İmkânsız Bir Arayış
Fransız psikanalist Jacques Lacan, aşkı kendine özgü bir dilde ve derin bir kavrayışla ele alır. Lacan’a göre aşk, insanın aslında eksik olan yönünü tamamlamak için ortaya çıkan ve “imkânsız” bir arayış olarak tanımlanabilir. Ona göre, insan doğası gereği eksiktir ve bu eksiklik duygusu, aşk yoluyla başka bir kişide tamamlanmak istenir. Ancak, sevilen kişiye yansıtılan bu “ideal tamlık” aslında bir yanılsamadır. Lacan, aşkı anlamak için kişinin özünü, bilinçdışı arzularını ve idealize edilen imajları anlamak gerektiğini öne sürer.
Lacan’a Göre Aşk: Bir “İmge”ye Bağlanmak
Lacan’a göre aşk, bireyin “ayna evresinde” oluşturduğu benlik imgesiyle ilgilidir. Çocuk, aynada kendini görüp bir bütün olarak tanıdığında, aslında henüz “tam” değildir. Bu “ben” imgesine hayranlıkla bakan birey, yetişkin olduğunda da bu bütünlüğü başkalarında arar. Birini idealize edip “işte eksik yanımı tamamlayan kişi” düşüncesine kapıldığında, Lacan’a göre bu kişi aslında bir yansıtma nesnesidir. Örneğin, bir kişi sevdiği insanda kendinde eksik gördüğü cesareti veya özgüveni bulduğunu düşünüyorsa, Lacan’a göre bu aşk değil, idealize edilmiş bir yansımaya olan arzudur.
“Eksiklik” Arzusu ve Aşkın Gerçekliği
Lacan’ın aşk anlayışında önemli bir diğer unsur, “eksiklik” kavramıdır. Ona göre aşk, kişinin kendindeki eksikliği fark etmesi ve bu eksikliği kapatma arzusuyla şekillenir. Bu yüzden, sevilen kişi “mutlak bir eksiksiz varlık” gibi görülür. Lacan, bu durumu “Aşk, sahip olmadığını başkasına vermektir” diyerek açıklar. Örneğin, duygusal olarak güvende hissetmeyen bir birey, güven veren bir partnerle ilişkideyken bu eksikliğin giderildiğine inanır. Ancak Lacan’a göre, bu aslında kendi yansıttığı eksikliğin bir yanılsamasıdır ve gerçek aşk bu imkânsızlığı kabullenmekten geçer.
Lacan’da Aşkın “Gerçek” Yüzü: Bir “Boşluk”la Yüzleşmek
Lacan için gerçek aşk, sevdiğimiz kişinin bizim tüm eksikliklerimizi tamamlamayacağını fark etmektir. Gerçek aşk, hayal kırıklıklarını ve eksiklikleri kabul edebilme cesaretini de içerir. Lacan’ın öğrencisi Slavoj Žižek bu durumu, “Gerçek aşk, partnerimizin eksikliklerini kucaklamaktır” şeklinde özetler. Örneğin, sevdiği kişinin kusurlarını kabul eden biri, Lacan’a göre, hayal kırıklıkları ve idealleştirmeden arınarak daha sağlıklı bir ilişki kurabilir.
Lacan’a Göre Aşk: İmkânsızlıkta Var Olan Bir Duygu
Sonuç olarak, Lacan’a göre aşk, “imkânsız bir bütünleşme” arayışı içinde olan insanın kendini keşfetme yolculuğudur. İlişkilerdeki çatışmalar ve hayal kırıklıkları, Lacan’a göre aşkın doğal bir parçasıdır. Aşkta gerçekliği kabullenmek, sevilen kişinin ideal bir kurtarıcı olmadığını anlamak ve karşılıklı eksiklikleri kabul etmekten geçer.
Lacan’ın aşk anlayışı, ideallerle ve yanılsamalarla örülü aşk deneyimini daha derinlikli bir şekilde düşünmemizi sağlar. Gerçek aşk, eksik olduğumuzu kabul ederek karşımızdaki kişinin de “eksiksiz” olmadığını anlamaktan geçer.

